(9-11
Ekim tarihleri arasında Ankara’da düzenlenen, “Engellilerin Sosyal Refahı
Açısından Uluslararası Bilgi ve İletişim Teknolojileri Kongresi”nin açılış
bölümünde yaptığım konuşmanın tam metni.)
İnsan,
geliştirdiği araçlarla, bu araçları kullanarak ürettikleriyle, kendini ve onu
çevreleyen zamansal, mekânsal, toplumsal ve doğal alanı yeniden üretir.
Geliştirilen
her yeni araç, selefi sayılabilecek araçların yaşamdaki yerini dönüştürerek ve daraltarak,
toplumsal yapının zamanla kendine uygun şekilde yeniden düzenlenmesine yol
açar. Öyleyse, insan bir bakıma kendi ürettiğinin kuludur. İnsanların toplumsal
düzendeki yerini de, bu araçlarla olan ilişkileri tayin edegelmiştir. Onları
kullanma yetisi ya da olanağına sahip olanlar, deyim uygunsa ‘sevilen’,
kullanamayanlar ise ‘üvey kul’ muamelesi görmüştür.
Bir
bilgi, fikir ve duygu üretme, kaydetme ve yayma aracı olarak kullanılagelen
yazı ve onun ilki olan ‘yazı tanrıçası Elif’in de, en azından günümüze kadar,
körlere ‘üvey kul’ muamelesini reva gördüğünü söyleyebiliriz. Homeros’un
kulakları çınlasın; -bu, Kuran’ın ezberlenmesi işi olan hafızlıkla
özdeşleştirilmiş körler için de geçerli- bilgi, duygu ve düşünce üretme ve
yayma aracı olarak tahtta sözün bulunduğu dönemlerde,